2 Ekim 2012 Salı

yeni..

hiç beklemediğin bir anda güler hayat yüzüne.. bir anda bütün tabular yıkılır, pozitiflik başlar ve sana gelen zorluklara karşı güçlenirsin. kaybettiğin tüm yaşam enerjin geri gelir, gün doğar. yeni denen gün, hoş geldin..

2 Eylül 2012 Pazar

hoş geldin..

üzerine eminim çok fazla şey yazılmıştır.. ama etkisi o kadar büyük ki hak vermemek elde değil bir çoğuna. psikolojisi bile çok farklı.. belki de benim üzerimdeki etkisi farklı ya da hayatımın bir çok önemli noktasını onda yaşadığım içindir.. her an ağlayabilecek kadar hüzünlü görünen, güneşin ışığında bile esintisi ile ürperten, garip bir şekilde her nefesinde huzurlu bir mevsim bu sonbahar denen.. yapraklar sararmış, dökülmüş falan değil olay aslında. bence olay tamamen doğadaki fiziki değişiklikleri görmeden bile onu hissedebilmek. ruhu genişletir, çakraları açar. deri ceket sıcakları dediğimiz ve en sevdiğim hava koşullarının sahibidir. öyle melankoliye falan da sürüklemez.. acı çekmeyi, ruhunu bunaltmayı seven insanların bahanesidir sonbahar.. arkasına sığınıp akıtır insanlar gözyaşlarını. onu kirletmekten başka bir şey değil yaptıkları. verdiği huzuru, dinginliğini almak isteyenler ya da şöyle söyleyeyim, bu dinginliğe gerçekten ihtiyacı olanlar görebilir en temiz yüzünü. saftır bir kere.. akıttığı yağmur taneleri ile her şeyi temizler. berrak bir sabah bırakır bize güne zinde ve mis bir koku ile başlamamız için. onu soktuğunuz karamsar, bunalımlı tablodan çıkarın artık. ufak bir bakış açısı değişikliği çok daha mutlu sabahlara uyandırır herkesi..

2 Ağustos 2012 Perşembe

yansıma

Aynaya baktığında kim ne görüyor? Geçmiş, gelecek, imkansız aşkı.. belki de sadece kendi yansıması..Nasıl baktığına, ne görmek istediğine bağlı aslında. Çok enteresandır insanoğlu aynaya baktığında ne görürse görsün bir başkasını incelerken farkına vardıklarını aynada başaramaz. Yakın bir tarihte bir arkadaşım beni 'Kardan Kadın' olarak tanımladı. Çevreye olan duruşumdan sanırım. Herkese soğuk duruyormuşum meğer. Kim bilir belkide insanlardan fazla bunaldığım içindir. Belki de duvarlarımın arasında kalmayı sevdiğimden.. Ama aynalarla aram hala iyi. Kırmıyorum onları ya da küsüp atmıyorum. Hayal gücümün hala beni ulaştırabileceği bir yerleri gösteriyor bana. Hayaller olmadan dünya gerçekten çekilmez olabilir bana göre. Bu yüzden her bakışımda kendi yansımam yerine bana hala en sevdiğimi gösteren aynalara küsmeye hiç niyetim yok. Altın kelime küçücük bir iyimserlik sadece. Deneyin. Göreceksiniz ki aynalar çoğu zaman değil her saniye dost olabilir.

30 Haziran 2012 Cumartesi

karşındaki katil..

yükler bindirilir omuzlarımıza.. boyumuzu aşan duvarları tırnaklarımız ile aşmamızı beklerler. belki haklılar belki değiller.. duvarları aşmaya çalışırken farklı kişiler tanırız. kimi iyi, kimi kötü, kimi sinsi, kimi saf.. bazısı destek, bir çoğu köstek.. özel olanları ayrı bir noktada tutarız.. güveniriz. ama ya tek bir cümle ile her şeyi bir anda yok eden özeller? neden ceza almıyorlar? yoksa bir şekilde cezalandırılıyorlar da ben mi bilmiyorum.. peki bu olay üzerine insanın kendi içinde yok ettikleri? onlar sanırım bizim özgür irademize bırakılmış durumda. kurulan cümleler ardından kırgınlıklar kalır geriye. bazıları unutulur, affedilir. bazıları ise iz bırakır. her ne olursa olsun insan bir katil ile kalır etrafında ve ayna karşısında.. nasıl bir cümle kurmak gerek karşısındakine? kimse mükemmel değildir elbet ama haddini de bilmeli insan dediğin. kim ne derse desin yok edemez, değişmeni bekleyemez.. sadece ayak uydurabilirim hayata ve karşımdakine çünkü, ben ne bir ayrıcalık ne de bir günahım, yeterli veya kusursuz olmayabilirim ama ben varım..

..

karşımdaki tabloda duran bir şehir, şehrin tam orta yerinde bir araba.. şehirde renk yok, hayat durmuş, insanların bazıları solgun bazıları ise yalandan tebessümler saçıyor. hiç kimse gerçekten nerede yaşadığını bilmeden, ölmüş boğucu kentin sahte renklerine aldanıp bir koşturma içinde.. bir anda araba tüm göz alıcılığı ile dillenip gel seni istediğin yere götürebilirim diyor sanki.. prangalarımdan kurtulmama ramak kala beni daha da heyecanlandırıyor.. oysa ki sadece bir tablo.. gördüklerimiz ve görmek istediklerimiz arasındaki ince farkı bir kez daha hatırlatıyor göz açıp kapanan saliselerde..

yağmur

anlamsız, istemsiz, saçma bir gerginlik aldı yine beni sen geldiğinde.. küçük çocuklar gibi ağlayasım geliyor da utandığımdan kendimi tutuyorum. sesin, ışığın değil beni geren sadece varlığın.. oysa ki ne de güzel kokarsın, kimsede olamayacak kadar şeffafsın.. bazılarına huzur bile veriyormuşsun duyduğuma göre.. ama dedim ya sen geldiğinde, ben var olan azıcık huzurumu da yitiriyorum.. eve kaçmak tek çarem oluyor.. ıslaklığından korkmuyorum.. kapalı alanda olmak değil benim derdim evde olmak sadece.. kötü bir şey olacak hissi delirtebiliyor.. hiç kusura bakma ama sen yaratıyorsun bunu.. oysaki ben ,yer ve gök arasında, başka bir deyişle de gökten düşmemiş milyonlarca tanenden biriyim.. sanırım sana yakışmıyorum yağmur. ne dersin?

01:34

iki kelime, belki bir cümle. dört duvar, renklerin sessiz memnuniyetsizliği kendinden. bir fincan içinde tükenen kahve, bir sigara içine çektikçe cayır cayır yanan. kulak dolduran bir kaç melodi, bomboş ekran. uyku denen bilinmez zamanlar, bilinirliği sağlayan kabuslar. hep aynı zamanda çalan bir saat, aynıymıçasına doğan "yeni" denen gün.

aslında..

Aslında çoğu kişi kadar sıradan, kendi hayatını devam ettirmeye çalışan, çok büyük beklentileri olmayan.. Evet ayrılan yönlerim yok değil hani.. Beni seven kişilerin farklı noktalarda tuttuğu, küçücük çevresinde belki de sayılan.. Bilmediğim nefretler vardır kim bilir üstümde.. Ama tüm insanoğlu için geçerli değil mi bu bilinmeyen nefretler zaten? Aslında yorgun ama ayakta durmaya çalışan, kırgınlıklara ağlamayan.. Küçük dünyasına rağmen kocaman adımları bitirmeye çalışan.. Tüm entrikalardan olabildiğince uzak, tek bir dileğin gerçekleşmesini bekleyen.. Aslında odasında oturup kahve içerek sükuneti bir nebze yakaladığına inanan, kabuğunda mutlu, kimi zaman umutlu yaşayan.. Kurduğu azcık kelimenin boşa gitmemesi için çaba sarf eden.. Kısacası ASLINDA BEN DE HERKES GİBİYİM..

mırıldanın..

kimi şen kimi durgun.. bazıları çok konuşur, bazıları yeri gelince.. huyuna gittiğin zaman tüm kapılarını açar. en duygusal varlık olabilirler bir anda. belki sulu göz.. istediği zaman ise dünyanın en şeytani varlığı.. aslında hiçbiri şevkatten başka bir şey istemez çoğu zaman. her birinin ayrı bir dünyası var içinde, gösteremediği. şuh kahkahalar, akan göz yaşları, sinirden oda dağıtmalar, bunalımdan kendini çikolataya vermeler.. bunlar bilinen, çoğu zaman gerçekleşmeyen klişeler. kutsal olarak değerlendirilir bazıları tarafından.. bazıları için sadece bir eğlence gibi görülür. sarışınlarına aptal denir nedense.. esmer, kumral, kızıl, sarışın, uzun, kısa, zayıf, kilolu.. bazıları çok trip atar. kimileri alkol alınca kendini kaybeder.. bir kısmı küçümencik şeyler ile mutlu olurken diğer kısmın beklentileri asla tükenmez. uğruna şarkılar, şiirler yazılır. anlamıyorum denir hep ki bazen ben bile anlayamıyorum.. o kadar çok şey söylenir ki kadın ile ilgili.. aklıma ilk gelenleri sayıyorum desem yalan olmaz. aslına bakarsanız kadın dediğin de insan. kocaman dünyanın ufacık bir noktası. ama biraz ayrılan yönlere sahip.. bir bakışı ya da gülüşü ile yerle bir edebilir. siniri dünyayı yakabilir. duygusallığını bir kenara bırakıp gaddarlaşabilir.. hafife alınmaması gereken bir zekaya sahip kadınlar tanıyorum. hemcinslerimi seviyorum. özellikle özgüveni tavan olanları. çünkü kendine güvenen kadının elde edemeyeceği hiçbir şey yok bu dünya üzerinde bana göre.. tek bir kelime o kadar çok şey ifade ediyor ki aslında düşününce.. sadece mırıldanın. KADIN..