11 Ekim 2013 Cuma

Günaydın.

Soğuk günlerde bir fincan kahve yapıp pinekledik, canımız sıkıldığında yapacak bir şey bulamayıp daha da sıkıldık. Dostlarla bir araya gelip içtik. Moralimiz bozuldu ağladık ya da kendimizi çikolata gibi saçma şeylere verdik. Sıcak bir yaz akşamı gecenin bir körü yolda yürürken yukarıdaki yıldızlara bakıp o anın hiç bitmemesini diledik. Çok fazla an için "Hiç bitmesin." demişizdir. Ama hep sabah oldu, yıldızlar kayboldu ve yolumuza devam ettik. Hayat bize duraklama lüksü sağlamıyor. Bir şekilde devam etmek zorunda bırakılıyoruz. Her yeni gün yeni bir başlangıç falan değil, ama işte kendimiz kandırmamız için cümleler üretmiş zamanında büyüklerimiz. Hayata karşı kendimizi bırakmayalım diye. Biz de inanmış gibi yapıyor ve yaşamaya çalışıyoruz.

9 Temmuz 2013 Salı

Karıştırmamalı

İnsanlar ölüyor. Kimi trafikte, kimi hastalıktan, kimi cinayete kurban, kimininki intihar.. Canlar yok oluyor genç ya da yaşlı.. Bazıları daha çocuk.. Yakından tanık olmadıkça çok kolay çıkıyor ölümün adı dilden. O kadar boş yere harcıyoruz ki aslında ruhumuzu ölümü unutarak. Zamanımızın en büyük kısımları hep gereksiz duygularla veya uğraşlarla kaplı. Kendimizin kıymetini bilmezken biz başkaları için feda ediyoruz bir çok şeyi. Hak edildiği için verilen değer ve özverilere değil lafım. Sevmek ve bağlılık duymak her insanın ihtiyacı. Kendimizi unutmadan yapılanı ise tadından yenmez. Ama sonsuza dek nefes alacakmış gibi umursamazlık göstergesi aptallık oluyor. Her anın, her durumun ve öngörünün farkında olarak yaşamak çok daha dengeli değil mi? Benim mi kafam bulandı? Bunu bayılmak zannetmemeli ÖLÜYOR, ÖLÜYORSUN, ÖLÜYORUM..

6 Nisan 2013 Cumartesi

hangi saygı?

günlerim karmaşa içinde geçerken, insanlar da doğal olarak kendi dertleri ile boğuşmakta.. aklımda o kadar çok konu var ki nerede başlayıp nasıl toparlayacağım konusunda en ufak bir fikrim yok. belki de maddeler haline getirmem gerekiyor. bilmiyorum. her gün o kadar çok şey oluyor bir o kadar da konuşuluyor ki boğulmak işten bile değil. sana gelip bazı şeyleri bilmediğini düşünmenin rahatlığı ile konuşanlar, sana baktığında zoraki gülümsemelerini anlayanlar ve yardımcı olmak isteyenler, kadın hissiyatı denen şeyin varlığının farkında bile olmadan hareket edenler.. hepsinin yanında ise kendin. insanları salak yerine koymak ne kadar kolay değil mi aslında. sen onlara ses çıkarmadıkça onlar senin saflığını kullanır ve bir anda kandırılmış bir aptal oluverirsin. çok büyük olaylar da olmasına gerek yok, en ufak bir 180 derecelik dönüşü fark ettiğinde bakış açıların değişir. e bir yandan da az biraz gözlem yeteneğin varsa karşındakinin mimiklerinden, etrafa bakışlarından, insan ilişkilerinden ne kadar da Polyanna olduğunu görüp kendine üzülürsün. hele birde gözlemlediğin kişiyi çok iyi tanıyorsan, sevgilin, arkadaşın ya da bir aile ferdin hiç fark etmez, işte o zaman hayal kırıklığı gelir ki bu en büyük üzüntüyü verir. işte bu konuma gelmek bir insanın en son isteyeceği şey değil midir? bu yüzden ne olursa olsun en güzel çözüm konuşmaktır. açık ve net olmaktır. ben farkına varıp hayal kırıklığımı yaşadıktan sonra ne anlamı kalır ki saygının?

15 Mart 2013 Cuma

senin

her insan birbirinden farklıdır. hem de her yönüyle. tipi, karakteri, gülüşü, asabiyeti ve düşünce yapısı.. hele konulara bakış açıları bazen o kadar yıpratıcı olabiliyor ki.. sadece iki kişiyi ilgilendiren bir konu hakkında anlaşamamak, karşındaki kişinin seni kocaman duvarlar ile dinlemesi dayanılmaz olabiliyor. acı çeşitlerinin en ilgincidir bu. masumiyetin yanına çaresizlik eklenir. sen ne dersen de şeffaf ama bir o kadar sert duvarlardan geçmez. "nasıl olur?" dersin. tahmin bile edemeyeceğin şeyler duyarsın karşındakinden. senin hayatınla ilgili önemli konular için yaptıklarının, yanlış yapıp düzeltmeye çalıştıklarının hiçbir önemi olmadığını görürsün. değil destek ve takdir görmek senin adına mutluluk duyulduğundan bile şüphe edersin. bu biraz sarsıcı olabiliyor. bu da demek oluyor ki insan ne yapıyorsa kendine yapıyor. pişmanlıkların da senin, hataların da , attığın ama kör gözle bakılan güzel adımların da..

14 Şubat 2013 Perşembe

karşılıksız..

Dünya üzerinde sizden tek sıkılmayacak erkek kimdir biliyor musunuz? Babanız. Her ne yaparsanız yapın o affedicidir, vicdanlıdır, kıyamadığı nadir varlıklardan birisinizdir. Aşk, sevgi, bağlılık, evlilik.. Evet bunlar çok önemli kavramlar ve mutlaka olmalılar. Fakat hepsinin bir sonu var buna emin olun. Ben de öyle olmadığını düşünüyordum ama buna ikna edildim, sonu varmış. Her neyse ne diyordum? Baba. Bu adam hayal kırıklıklarını, kızgınlıklarını, üzüntülerini gömer. Asla ve asla senin karşına tekrardan koymaz. Haklı olduğu bir konuda bile seni kırmaz, kırsa bile affettirmesini bilir. Her kadın biraz babasına aşıktır derler.. Bilemiyorum bu aşk değil bence. Bu bir çeşit bağlılık, belki de zaaf. İsmi her ne olursa olsun kıymeti paha biçilemez. Sevgililer günü denen zımbırtı babalar ile güzel der ve konuya kilit vururum.

10 Şubat 2013 Pazar

daralan yelpaze

kendini işe yaramayan, boş biri gibi hissetmenin verdiği huzursuzluk hiçbir şeyde yokmuş meğer. her gün belli bir iş için belli bir vakit harcamayı monotonluk olarak görmek normal belki de. ama bu işi yaparken birilerine, bir şeylere faydalı olduğunu bilmenin hazzı inanılmazmış. yeni yeni anlıyorum bunu. uyku düzenini bozup, zamanında evde geçirmek için ölüp bittiğin o saatlerin bitmemesi çok garip değil mi? geçen her gün bana üzerine bir çizik daha atılan ve ömrü bir nebze daha tükenen bir teflon tava hissi veriyor. kendimi tavaya benzetmem de değişik oldu. evde fazla olmanın etkilerinden biri bu da belki de.. baksanıza aklıma ilk gelen benzetme basit bir mutfak aracı oluyor. anladım ki fazla oturmak bana göre değil. bakış açılarım, konularla ilgili yelpazelerimin daralmasına sebep olma ihtimali bile korkutucu. bir adım daha ilerlemek yerine yerinde saymayı tercih eden bir insan olmak çok saçma. ve saçma unsurlara yer yok hayatımda..